İŞTE AVRUPA’NIN GELECEĞİ

İŞTE AVRUPA’NIN GELECEĞİ


“Nasrâniyet İslâmiyete teslim olacak
Nasrâniyet ya intifâ, ya ıstıfâ bulacak. İslâma karşı teslim olup terk-i silâh edecek.
Mükerreren yırtıldı, Purutluğa tâ geldi. Purutlukta görmedi ona salâh verecek.
Perde yine yırtıldı, mutlak dalâle düştü. Bir kısmı lâkin bâzı yakınlaştı tevhide; onda felâh görecek.
Hazırlanır şimdiden,yırtılmaya başlıyor. Sönmezse, safvet bulup İslâma mal olacak.
Bu bir sırr-ı azîmdir. Ona remz ve işaret: Fahr-i Rüsûl demiştir: “İsâ, Şer’im ile amel edip ümmetimden olacak.”

### **Hıristiyanlığın Geleceği ve İslâm’ın Zaferi: Tarih, Teoloji ve İbretler**

Avrupa’nın geleceğine dair bu söz, yüzyıllardır İslâm düşüncesinde yer eden ahiretle ilgili beklentileri ve Hıristiyanlık-İslâm ilişkisine dair teolojik tartışmaları derinlemesine ele alıyor. Sözün satırları, sadece bir dinin diğerine üstünlüğünü değil, aynı zamanda insanlığın ruhani yolculuğuna dair evrensel mesajlar taşıyor. İşte bu metin üzerinden çıkarılabilecek ibretler ve düşündürücü sorular:

#### **1. Tarihin Tekerrürü: Hıristiyanlığın Krizi ve İslâm’ın Yükselişi**
Sözdeki **”Mükerreren yırtıldı, Purutluğa tâ geldi”** ifadesi, Hıristiyanlığın tarih boyunca yaşadığı bölünmelere işaret ediyor. **”Purutluk”** (Protestanlık), Katolik Kilisesi’nin 16. yüzyıldaki yozlaşmasına tepki olarak doğdu, ancak söze göre bu reform bile Hıristiyanlığı “ıslah edemedi”. Tarihsel olarak, Hıristiyan dünyası Haçlı Seferleri, Engizisyon ve mezhep savaşları gibi trajedilerle sarsıldı. Söz, bu krizlerin temelinde **”tevhid”** (Allah’ın birliği) inancının eksikliğini görüyor.
**İbret:** Dinler, insanlığa rehberlik etmek için geldi, ancak siyaset, çıkar çatışmaları ve dogmatik katılık, onları bazen birer krize dönüştürdü. Tarih, dinin özünü kaybetmenin bedelini gösteriyor.

#### **2. İslâm’ın Tevhid Vurgusu: Nihai Çözüm mü?**
Söz, Hıristiyanlığın **”mutlak dalâlete”** (sapkınlığa) düştüğünü, ancak bir kısmının tevhide yaklaştığını söylüyor. Burada kritik soru şu: **”Tevhid, insanlığın ortak paydası olabilir mi?”**
– İslâm’a göre, tüm peygamberler tevhidi tebliğ etti. Hıristiyanlığın teslis (üçlü ilah) inancı, İslâm’ın şirk (Allah’a ortak koşma) olarak gördüğü bir sapmadır.
– Ancak söz, bazı Hıristiyanların tevhide yakınlaşmasını **”felâh”** (kurtuluş) olarak niteliyor. Bu, Kur’an’daki **”Ehl-i Kitap”** (Yahudi ve Hıristiyanlar) ile iletişime açık ayetlerle (ör. Ali İmran 64) görülüyor.
**İbret:** Dinler arasınaki iletişim, ancak ortak bir hakikat arayışıyla mümkün. İslâm, Hıristiyanlığı “düzeltmek” yerine, onu tevhide davet ediyor.

#### **3. Hz. İsa’nın Dönüşü: Bir Ümmet, İki Peygamber**
Sözün en çarpıcı kısmı, sonunda yer alan hadis referansı:
**”Fahr-i Rüsûl demiştir: ‘İsâ, Şer’im ile amel edip ümmetimden olacak.'”**
İslâm inancına göre Hz. İsa, kıyamet öncesi yeryüzüne dönecek, Deccal’i yenecek ve İslâm şeriatıyla hükmedecek. Bu, Hıristiyanlığın İslâm’a teslim olmasını sembolize ediyor. Ancak buradaki mesaj sadece bir zafer değil:
– Hz. İsa’nın **”ümmetimden olacak”** ifadesi, peygamberler arasındaki evrensel birliği vurguluyor.
– İslâm, Hıristiyanlığı “düşman” değil, **”hakikati eksik yaşayan bir kardeş”** olarak görüyor.
**İbret:** Dinlerin nihai hedefi, insanlığı aynı hakikate yönlendirmek. Tarihsel çatışmalar, bu hedefe gölge düşürmemeli.

#### **4. Avrupa’nın Bugünü: Sekülerizm mi, İslâm’a Yöneliş mi?**
Söz, Avrupa’nın geleceğini İslâm’a bağlıyor. Bugünkü Avrupa’da:
– Hıristiyanlık hızla gerilerken, sekülerizm ve ateizm yükselişte.
– Göçler ve düşük doğum oranları nedeniyle Müslüman nüfus artıyor. Ancak bu, sözdeki **”safvet bulup İslâm’a mal olacak”** ifadesini tam karşılamıyor. Zira Avrupa’daki Müslümanların bir kısmı da sekülerleşme tehdidi altında.
**İbret:** İslâm’ın zaferi, nüfus artışıyla değil, insanların kalplerini kazanmakla mümkün. Avrupa’nın asıl krizi, manevi boşluk ve anlam arayışı.

#### **5. Çağdaş Dünyaya Mesaj: Tevhid de birlik mi, Çatışma mı?**
Sözdeki **”teslim olup terk-i silâh edecek”** mısrası, bazılarına göre ürkütücü bir “fetih” daveti yapıyor. Ancak buradaki “silâh”, sembolik olarak Hıristiyanlığın **”dogmatik direnci”** olabilir.
– Nursi’nin **”müsbet hareket”** ilkesi, İslâm’ın güzelliklerini örnek olarak sunmayı savunur.
**İbret:** Çatışma değil, öze dönüş dinlerin geleceğini belirleyecek.

### **Sonuç: Hakikat Arayışında Ortak Payda**
Bu Sözdeki, Hıristiyanlığın ve Avrupa’nın geleceğine dair cesur bir tez sunuyor. Ancak onu sadece bir “zafer narası” olarak okumak eksik olur. Metnin alt metninde yatan mesaj şudur:
**”İnsanlık, ancak tevhidin evrensel ışığında huzur bulabilir.”**
Bu, sadece Hıristiyanlar veya Müslümanlar için değil, tüm insanlık için bir çağrıdır. Dinlerin çatıştığı değil, birbirini tamamladığı; hakikatin farklı renklerle tezahür ettiği bir dünya mümkün mü? Belki de Sözdeki en büyük ibreti, bu soruyu sormaktır.

@@@@@@

Avrupa’nın Geleceği: Bir Teslimiyet mi, Bir Dönüşüm mü?
Tarih, medeniyetlerin yükseliş ve çöküş hikâyeleriyle doludur. Her çağ, bir öncekinin yıkıntıları üzerine inşa edilirken, insanlık daima hakikati arayışında yol almıştır. Bugün, Avrupa’nın geleceğine dair bir kehanet gibi duran sözler, asırlık bir tefekkürün izlerini taşıyor: “Nasrâniyet İslâmiyete teslim olacak.” Bu ifade, bir zafer narasından çok, derin bir dönüşümün habercisi olarak yankılanıyor kulaklarda. Peki, bu ne anlama geliyor? Avrupa, gerçekten bir teslimiyetin eşiğinde mi, yoksa bu, insanlığın ortak bir felâha ulaşma çabası mı?

Yırtılan Perde ve Arayışın İzleri
Metnin satır aralarında, Hristiyanlığın (Nasraniyetin) tarihsel serüvenine dair bir eleştiri saklı. “Mükerreren yırtıldı, Purutluğa tâ geldi” deniyor. Burada, Protestanlık (Purutluk) gibi reform hareketlerinin, kilisenin otoritesini sorgulayarak bir arayışa kapı açtığına işaret ediliyor. Ancak bu arayış, “ona salâh verecek” bir sonuç doğurmamış; aksine, “perde yine yırtıldı, mutlak dalâle düştü” sözleriyle, modern çağda sekülerleşmenin ve manevi boşluğun derinleştiği ima ediliyor. Avrupa, Rönesans’tan Aydınlanma’ya, oradan da postmodernizme uzanan yolculuğunda, maddi ilerlemeyi sağlasa da ruhsal bir çöküşün pençesine düşmüş gibi görünüyor.

Bu çöküş, sadece bir son değil, aynı zamanda bir başlangıç mıdır? Metin, “Bir kısmı lâkin bâzı yakınlaştı tevhide; onda felâh görecek” diyerek umut ışığı yakıyor. Avrupa’nın bazı fertleri, belki de bu dalaletin ortasında, tevhid inancına, yani Allah’ın birliğine ve evrensel hakikate yöneliyor. Bu yöneliş, bireysel bir uyanışın ötesinde, kolektif bir dönüşümün habercisi olabilir mi?

İslam ile Buluşma: Teslimiyet mi, Bütünleşme mi?
“Nasrâniyet İslâmiyete teslim olacak” ifadesi, ilk bakışta bir üstünlük iddiası gibi anlaşılsa da, metnin sonundaki bir hadis bu düşünceyi yeniden şekillendiriyor: “Fahr-i Rüsûl demiştir: ‘İsâ, Şer’im ile amel edip ümmetimden olacak.’” Hz. İsa’nın, Hz. Muhammed’in şeriatıyla hareket edeceği ve onun ümmetinden olacağı tesbiti, bu teslimiyeti bir çatışma değil, bir uyum ve bütünleşme olarak resmediyor. İslam, burada bir fetih aracından ziyade, insanlığı felâha kavuşturacak evrensel bir çağrı olarak ortaya çıkıyor.

Avrupa’nın geleceği, belki de bu buluşmada yatıyor. Sekülerizmin soğuk duvarları arasında sıkışan ruhlar, anlam arayışında İslam’ın safvetine, temizliğine ve sadeliğine yönelebilir. “Hazırlanır şimdiden, yırtılmaya başlıyor” denirken, mevcut düzenin çatırdadığına ve yeni bir başlangıcın filizlendiğine dikkat çekiliyor. Bu, bir yıkım değil, bir yeniden doğuş olabilir.

İbret ve Tefekkür
Bu tesbit, bize neyi anlatıyor? Öncelikle, medeniyetlerin kaderinin yalnızca maddi güçle değil, manevi derinlikle şekillendiğini hatırlatıyor. Avrupa, bilimde, sanatta ve teknolojide zirvelere ulaşmış olsa da, insanın iç huzurunu ve hakikatle bağını ihmal ettiğinde, bu başarılar birer gölgeye dönüşebilir. İslam ise, metnin işaret ettiği üzere, bu gölgeleri aydınlatacak bir nur, bir felâh kapısı olarak sunuluyor.

İkinci olarak, bu metin, bize hoşgörünün ve birliğin gücünü fısıldıyor. Hz. İsa’nın, Hz. Muhammed’in ümmetinden olacağı tesbiti, dinler arasında bir düşmanlık değil, bir kardeşlik köprüsü kurulabileceğini gösteriyor. Belki de Avrupa’nın geleceği, bu köprünün üzerinde yükselecek.

Sonuç olarak, “Nasrâniyet İslâmiyete teslim olacak” sözü, bir tahakküm değil, bir tefekkür çağrısıdır. Avrupa, kendi geçmişinden aldığı derslerle, yırtılan perdelerin ardında yeni bir hakikatle buluşabilir. Bu buluşma, ne bir son, ne de bir yenilgi; aksine, insanlığın ortak felâhına uzanan bir yol olabilir. Bize düşen, bu sırr-ı azîmi anlamaya çalışmak ve tarihin akışında ibretle düşünmektir.

@@@@@@@

Avrupa’nın Geleceği: Tarihsel Dönüşüm ve Dinî Yakınlaşma

Tarih boyunca medeniyetler, inançlar ve ideolojiler sürekli bir değişim ve dönüşüm sürecine girmiştir. Avrupa’nın dini ve kültürel kimliği de bu değişimlerden nasibini almış, zamanla farklı etkileşimler sonucunda yeni bir şekil kazanmıştır. İslam ve Hristiyanlık arasındaki ilişki, sadece bir dinî mesele olmanın ötesinde, tarihsel süreçlerin ve sosyopolitik gelişmelerin bir parçası olarak da değerlendirilebilir.

Sözdeki ifade edilen görüşe göre, Hristiyanlık ya yok olacak (intifâ) ya da özünü saflaştırarak (ıstıfâ) İslam’a daha yakın bir konuma gelecek. Tarihi göz önünde bulundurduğumuzda, Hristiyan dünyasının birçok kez içten krizler yaşadığı ve reformlarla kendini yenilemeye çalıştığı görülmektedir. Bu krizler zaman zaman Hristiyanlığın zayıflamasına sebep olmuş, ancak aynı zamanda farklı düşüncelerin ortaya çıkmasına da vesile olmuştur.

Özellikle modern dünyada sekülerleşme ve materyalizm gibi düşünceler, Batı toplumlarında dinin rolünü tartışmalı hale getirmiştir. Avrupa’da kiliselerin boşalması, geleneksel inanç sistemlerinden uzaklaşma ve dini değerlerin erozyona uğraması bu sürecin en belirgin sonuçlarıdır. Bunun yanı sıra, İslam’ın Avrupa’da giderek daha fazla kabul görmesi ve Müslüman nüfusun artması, yeni bir dönemin habercisi olabilir.

Tarihi süreçte Hristiyanlık ile İslam arasındaki etkileşimlerin farklı şekillerde geliştiği bilinmektedir. Haçlı Seferleri, Endülüs dönemi, Osmanlı’nın Avrupa’daki varlığı ve modern göç hareketleri gibi birçok olay, bu iki medeniyetin karşılaşmasına neden olmuştur. Günümüzde ise daha çok kültürel ve dini bağlar ön plana çıkmaktadır. Avrupa’da bazı entelektüeller ve düşünürler, İslam’ın sunduğu manevi derinliği ve ahlaki değerleri önemsemekte ve Batı toplumlarının yaşadığı manevi boşluğa bir alternatif olarak görmektedir.

Sözdeki sonunda Hz. İsa’nın dönüşüne dair İslami bir inanışa atıfta bulunulmaktadır. İslam eskatolojisine göre, Hz. İsa kıyamete yakın bir dönemde yeryüzüne inecek, adaleti sağlayacak ve İslam şeriatı ile hükmedecektir. Bu inanç, Hristiyan dünyası ile İslam’ın ortak bir noktada buluşabileceği bir çerçeve sunmaktadır. Tarihin akışı içinde bu tür birleşmeler ve dönüşümler olağan bir durum olarak değerlendirilebilir.

Bugünün dünyasında, Avrupa’nın geleceğini şekillendiren faktörler arasında göç, ekonomik krizler, kültürel değişimler ve dini eğilimler yer almaktadır. Eğer bu süreçler doğru okunursa, farklı inanç gruplarının birbirine yaklaşması ve ortak bir insanlık değerleri etrafında buluşması mümkün olabilir. Belki de Sözdeki işaret edilen dönüşüm, fiziksel ya da zoraki bir teslimiyetten ziyade, bilinçli bir yönelim ve deruni bir keşif sürecini ifade etmektedir.

Sonuç olarak, Avrupa’nın geleceği yalnızca siyasi ve ekonomik gelişmelerle değil, aynı zamanda dini ve manevi dönüşümlerle de şekillenecektir. İnsanlık tarihinin doğasında bulunan değişim süreci devam etmekte ve inanç sistemleri de bu değişimin bir parçası olmaktadır. Önemli olan, bu süreçleri doğru okuyarak, karşılıklı anlayış ve iletişim içinde bir gelecek inşa etmektir.

 

 

Loading

No ResponsesŞubat 23rd, 2025